Dokuz tane odası bulunan bu söz konusu müzede, gümüşlerin yanı sıra takılar ile birlikte madeni paralar, madalyalar ve de zırhlara göz atmanız olanaklıdır. Bunlardan çok daha farklı bir şekilde, ortaçağ dönemlerinde Fin kültürü ile birlikte toplumunun, İsveç Krallığı ve hemen sonrasında Rusya İmparatorluğu’nun bir parçası olmaya başlamadan önce nasıl gelişmiş olduğunu da çok net bir şekilde görebilirsiniz.
Neolitik bir taş ile birlikte Demir Çağı mezarlığı benzerindeki Ülkenin ilk uygarlıklarını kapsamakta bulunan çok ilginç sergiler de bu müzede yer almaktadır.
Kent, 20. yüzyıl döneminin başlarında büyümeye başladıkça, her bir tarafa inşa edilen ahşap evlerin çok büyük bir kısmı yıkılmış yanda yanmış bir durumda olsa bile, şu zamanlarda bile halen birkaç tanesini görebilmeniz olanaklı. Burda yer alan güzelce boyanmış ahşap evler, şimdilerde Helsinki kentinin bohem ile birlikte yaratıcı türlerinin evi olarak öne çıkmaktadır.
Puu Vallila benzerindeki alanlar içerisinde kahve dükkanlarının yanı sıra çok popüler barlar yer alırken, Puu-Käpylä yeşil alanından dolayı çok sevilir. Bu ise banliyö bir Bahçe Şehri şeklinde tasarlanmış bir durumdadır. Bundan dolayı a etrafta pek çok farklı çiftlik görmekte olanaklıdır.