Sinemanın ilk günleri içerisinde film stüdyolarının evi şeklinde ün yapmayı başaran Babelsberg, Potsdam kentinin en büyük bölgelerinden biridir. Başlangıç aşamasında çok eski bir iplikçinin yanı sıra dokumacı kolonisi olarak öne çıkan Nowawes etrafında gelişmiş olan bölgenin mirası, 1753 senesinde inşası gerçekleşmiş olan, Weberplatz’ta yer alan mütevazi kilise etrafında görülebilmektedir.
Bölgedeki öne çıkmayı başaran öteki yerler de, Babelsberg Parkı’nın yanı sıra Babelsberg Sarayı (Schloss Babelsberg) olarak bilinir.. Parkta yer alan Frederick William IV’ün sarayı, Karl Friedrich Schinkel aracılığıyla Gotik Revival tarzına sahip şekilde tasarlanmış ve masal kalesine benziyor olmasından dolayı da turistlerin ilgisini çekmekte. Öte yandan kentteki en fotojenik yapılardan bir tanesi desek yanlış olmaz. Bölge üzerinden çok Babelsberg Parkı daha fazla ilgi görmekte. Parkın içinde, sarayın dış kısmında görülecek birkaç tane önemli yapıyı daha bulmanız olanaklıdır.
Potsdam kenti de, Almanya’nın kentlerinden bazılarının olduğu gibi Rus etkilerinden payını alan yerler arasında. Alexandrawka ise bunun en önemli kanıtlarından bir tanesi. Söz konusu bu kasaba, II. Dünya Savaşının çok kısa bir zamanın ardından, Kızıl Ordu tarafından işgal edilmişti. Bundan hemen öncesinde de, 1820’li senelerde burda bir Rus kolonisi yer almış. Birkaç tane binadan meydana gelen kasaba, özellikle Potsdam gezilip görülecek yerler listenize ilave edebilecek olduğunuz bir yer olmasa bile, turistlerin arasında fazlasıyla favori bir durumda olduğundan göz atmaya değecek bir yerdir. Rus kültürünün yanı sıra estetiğine sahip bu ufak kasabayı çok fazla seveceğinize eminiz.